05:00
Posted In
aydın salih
,
doğum
,
doğum hikayesi
,
güzel doğum hikayesi
,
olurmu
,
sezeryan
,
sezeryan sonrası normal doğum
,
sezeryanın riskleri
,
yapılabilir mi
Edit This
—ilk modern tıpla yaşadığımız doğumumuz—
—ikinci bebeğimizin doğum hikayesi—
Doğum tarihini 21 aralık olarak hesaplasakta,doktorumuz hülya hanım ultrasyondan hesap yapıp 6 aralık demişti doğum tarihimize. son ana kadar bekledik ve 8 aralıkta önce devlet hastanesine kontrole gittim ebeler belki farklı bir yaklaşımda ve açıklamada bulunur diye!Ama seher isimli ebe bana sert davranarak yırtık olur,olmaz ne demek normal doğum diye çıkıştı,hele doğum dr cavidan hanım arkasını dönüp giderken mahalle kadınları gibi ” yırtılırsın,ortadan ikiye ayrılırsın ameliyat yerinden de görürsün!! diye laflar savuruyordu. bırakın benim haklı veya haksız olmamı hamile bir kadınla böyle konuşmak hele devlet hastanesinde böyle davranıp muayenehanesindeki kibarlığını görürseniz benim ne derece haklı olduğumu ve sinirlendiğimi anlarsınız.. Neyse kdz.ereğlideki anadolu hastanesine dr’umuzun yanına gittik bana geç kaldığımı bebeğin 38 haftalıkken alınması gerekli olduğunu söyledi ama ısrarlarımızı sonucunda 1 hafta daha ileri attık tarihi.Bana ”reptür(eski kesi yerinde yırtık)olur yazık olur sana,acıyorum falan”dedi;ama sezeryan eğer kurtarma ameliyatı olarak önümüzdeyse öylede olmalıydı ve 2. bebeğimde en azından annelik duygularını yaşamak istiyordum bunu kendisinede belirttim.
Ve nihayet 1 hafta geçmişti ama bende tık yoktu,eşimi doktora yolayarak sancıları beklemek istediğimizi en azından annelik hormonlarınıın yayılmasına kadar süre tanınmasını istediğmizden bahsettik(bu arad ben gitmedim çünkü azarlamasından ve korkular hastalığına bulaşmaktan uzak kalmak istedim).Yine bizim için üzüldüğünü söyledi ama sancılarla gelirsem sabaha kadar bekleteceğinide ilave etti,sonradan aklıma şu geldi madem sancılar için suni sancı uyguluyorlardı o zaman oksitosin içeren allahın yarattığı bir besinde olmalı diye düşündüm!Ve googleden arattım inanamayacaksınız karşıma hurma çıktı ertesi gün hormonsuz olan ecve hurmalarından aldık sabah akşam açken 7 tane yedim bu arada zon hurması denen bir hurma vardı çarşıda gezerken onuda aldık ve 20 tane kadarda ondan yedim evettt o akşam doğumun ilk belirtileri ortaya çıktı bu arada hurma yemeye devam etim 2 gün sonra su kesesi patladı ve sancılar gelmeye başladı (aydın salih’in sancılardan başladıktan sonra sancıyı arttıran ilaçlarını yapıp ara ara içtim)ama çok az az geliyordu 2 gün daha gündüz sancılar çektim ama gece uyuyunca geçiyordu yada az olduğundan ben hissetmiyordum 3. gün akşama doğru olan oldu sancılar sıklaşmaya başladı, ist anlaştığımız ebe gelemedi eşine telefonla ulaşamadığı için burada oturan tanıdık bir köy ebesini çağırdık oda yok yapamam ben korkuyorum vs demeye başladı ve korkuttu bizi.Hatice kot u aradık ve hastaneye gitmek zorunda kaldığımızı söyledik annem gibi çok ilgilendi benle( allah ondan razı olsun) bir anda hüzünlendi sesi.Neyse doktorumuz hülya ömeri aradık bana söyleidkleri şunlardı”benimle dalgamı geçiyorsun sen,kendin doktorsun git evde doğur,devlete git naparsan yap ,ben sana bakmam,gelmiyorum vs’‘ona sizden başkasına gitmeyeceğim dedim,beni bırakmamasını,anlaştığımız gibi son sancılara kadar çekmek istediğimi konuştuğumuzu söyledim inanın telefonda ağlattı beni! sezeryana ikna ederek çağırdık onu yoksa gelmezdi eminim. Ben ona güvenmiştim ilk doğumda ama o bana hiç güvenmemiş sağolsun!Neyse haklılığımı ilerleyen satırlarda anlayacaksınız! Sezeryana geldiğimi söyleyince ebeyle konuştu ve hazırlıklar başladı bana su serumu taktılar bu arada sancılarda sıklaşmış,zaman ilerlemek bilmiyordu sanki;birsüre sonra beni ameliyaneye aldılar ama anestezi uzmanı gelmiş ebeler ve doktor ortalıkta yoktu rabbim kimseye muhtaç etme diye sancılarda dua ediyordum ve rabbim ol dedimi olduransın bırakma ellerimi diyordum!Meğer rabbim onları geçe bırakarak benim doğumumu ilerletiyormuş…
Neyse doktor geldi yüzüme bakmıyordu,bana kızgındı akşam akşam onu rahatsız ettiğim için…Velhasıl belden anestezi yapıldı ve dr son bi muayene edelim dedi ve muayenede şu sözleri söyledi”normale dönüyoruz”!!! mucizeydi benim için bu sözler resmen!…Ebenin karnıma bastırması ve sedyede olmak benim için dezavantajdı, tabi belden aşagısıda uyuşuktu,epizyo istemediğimi söyleyince dr seni dinlemiyorum artık dedi,halbuki epizyo yapılması hastanın isteğine bağlı uygulanabilir bir müdahaleydi..Bebek 5 dk geçmeden doğmuştu,dr ”çok yırtık var sezeryan olsa böyle uğraşırmıydım” dedi bunlar basit ama çok korkunç bir mantığın sözleri aslında!bebek doğunca ağladım ve bebeği kucağıma aldım mükemmeldi inanın tarif edemem o aşk gibi bişeydi….ebe bastırmamış olsa seyrine bıraksaydı kasılmalar olunca kendi başıma müdahalesiz doğum yapabilirdim de yırtıkların çokluk sebebi budur bence!
Bebeğin aşılarını yaptırmayacağımı söyledim ısrar ettiler ama imza atarak hep.b yapılmadı(amerikada otizm sebebiyle vurulmuyor) ve anestezi etkisi bitince hemen kalkıp yürüdüm,kendi başıma bile 3 tur attım koridorda,tüm odalarda sezeryan hastaları vardı ve bebekleri huzursuzca ağlıyordu,bir ben normal doğumdum ilk bebeğimde çektiklerimi hatırlıyorumda o insanları çok iyi anlıyordum! Benim bebeğimse bütün gece mışıl mışıl uyumuştu heyecandan sabah 5 e kadar uyuyamadım.ilk bebeğim 30.gün ilk kez tebessüm etmişti ama bu kez 2.günde yavrum gülümsedi gayet sağlıklı, yüzüstüyken kendin yan çevirebiliyor hazır bez yerinede pamuklu bezlerden kullanıyorum.
_bebeğin boynuna 2 kez kordon dolanmıştı ama bebek doğunca hemen sıyrıldı çünkü kordon bağı esnek ve asla sezeryan sebebiyet veren bir durum değildir
_doktor ”neden ilkinde böyle ısrar etmedin madem” dedi ,ona asla doğuramazsın sen ,kemiklerin dar demiştinizde ondan dedim.
_sanırım aşk denilen şeyi şimdi daha iyi anladım,bebek doğunca rabbim onu anneye yerleştiriyor ve mükemmel bir merhamete ve fedakarlığa gerk oluyorsunuz.
_akşam 2o.oo sularında gittiğm hastanede 22.oooye kadar bekledim 22.o2 gibide bebeğim dünyaya geldi.
kemik darlığı modern tıpta dahi; ilerlemiş ülkelerde sezeryan sebebi değildir,ancak doğum masasında sorun olmaya başlarsa sezeryana gidilebilir.
Özellikle
*Ağrıkesici olarak doğumdan sonra söğüt yaprağı(eskiden söğütten yapılırdı ağrı kesici) demleyip içtim epizyo ve yırtık ağrılarını kesti bu sabah akşam aç karnına..
*doğum sonrası yaralar içinse antibiyotik yazmıştı dr, onun yerine soğanlı ve ballı bir ilaç kullandım(eski yaralar için-kitapta var)
*Doğumda ebe bebeğin kordonunun çok kolay kesildiğini söyledi,doğal yaşam bebeği rahat ettirmişti yani
*Bebeğin su kesesi patlayınca ebeye gittim ama bişey olmayacağını söyledi 3 gün böyle bekledik normalde su kesesi patlayınca hemen yatırıp suni sancı veriyorlar ama eski tıp kitaplarındada suyunsadece kesede değil keseiçinde ayrıca su balonla bulunmakta bebekle beraber çıkarken patlayıp çocuğun rahatça hareket etmesini sağlıyan kesecikler bunlar.
*Dr bana neden ilk doğumda ısrar etmediğimi sordu ve ona o kadar ağladım önünüzde daha neyapsaydım,bana asla doğuramazsın diyen sendin dedim..
*Diğer doğumu evde suda yapacağım ebe eşliğinde, izmirde ve eskişehirde evde doğum çok yaygın.yabancılar yapıyor sanıyoruz sadece ama aslında sadece bilmiyoruz..
*Ebeler ve bir kaç özel Dr hariç doktorlar normal doğumdan değil kesip biçmeden anlıyor bu iş eski sahiplerine yani ebelere bırakılmalı.
*rad suresi 92 de derki_rahimde olanın ne kadar ileri bırakılıp nekadar erken bırakılacağını ancak allah bilir._
*Bu yöntemler için (doğal doğum-hakan coker) isimli bir doktorda uzman,googlede araştırabilirsiniz
*Sanırım oturarak yemek yemek ve hiç masa kullanamakta avantaj -unutmayalım çömelmek sağlıktır.
Elbette rabbime tüm merhamet ve kitabi desteğinden ötürü hamd olsun ve bana bu sürede emek veren ve hiç yılmamamda büyük rolü olan eşime desteğinden ötürü milyonlarca kez teşekkür etsem azdır.
05:21
Edit This
AŞI HAKKINDAKİ GERÇEKLER
(Zorunlu tutulan ve kullanılması için baskı oluşturulan aşılar hakkında)
Ağustos 2009′da İngiltere ve Fransa’da Domuz Gribi aşısı, hayvanlardan sonra az sayıda insan üzerinde, ABD’de ise 2 bin kişinin üzerinde denenmiştir. Ancak sonuçlar en fazla 2 aylık verilerle sınırlıdır.
Büyük ihtimalle, domuz gribi aşısı Türkiye’de aşıyı satan firmanın kendi personeli vasıtasıyla uygulanacaktır. Böylece Faz-1 deneyi Türkiye’de 28 milyon kişi üzerinde yapılmış olacaktır. Önceden hiçbir olumlu verisi olmayan, tehlikesi büyük olan bir aşının 6-36 aylık bebeklere, çocuklara, sağlık çalışanlarına ve savunma mensuplarına uygulanması bugüne kadar Türkiye’nin göreceği en büyük tehlike olabilir.
Grip aşıları dahil tüm aşıların, aşılanan kişiyi ömür boyu etkileyecek derin zararları vardır. Yeni üretilen bir aşının yan etkilerine yönelik araştırmalar kısa vadeli sonuçlar verir. Dolayısıyla yan etkilerinin 2-10 yıl sonra ortaya çıkabileceği gözardı edilmektedir. Çocuklarımıza yapılacak bir aşı eğer kısırlığa yol açıyorsa, bu, 15-20 yıl sonra çok acı bir şekilde anlaşılacaktır. AIDS virüsü çocuk felci aşılamasından 10-12 yıl sonra, otizm 2-4 yıl sonra, kas-kemik ve bağ dokusu hastalıkları 4-6 yıl sonra; sinir sistemi hastalıkları 2-10 yıl sonra ve Guillain-Barre sendromu hemen veya birkaç yıl sonra ortaya çıkmıştı. Aşının yan etkileri aşıdan hemen sonra ortaya çıkmayabilir. Aşının sebep olacağı bir hastalık 20-30 ve hatta 50 yıl sonra ortaya çıkabilmektedir.
Her ilacın kutusunda hangi maddeleri içerdiğine dair bir prospektüs bulundurma zorunluluğu vardır. Fakat uygulanan bir aşı partiler halinde gönderilmekte ve tek bir prospektüs taşımaktadır. Dolayısıyla hastanın prospektüsü inceleme imkanı yoktur.
Grip Aşılarının Bilinen İçeriği
1-Alüminyum hydroxide, alüminyum fosfat, amonyum sülfat, amphotericin B
2-Domuz dokuları, At kanı, Tavşan beyni, Köpek böbreği, Maymun böbreği.
3-Civciv embriosu, Tavuk-Kaz yumurtası, Sığır serumu, Betapropiolacton
4-Doğmamış sığır serumu, Formaldehyde, Formalin jelatin, Köpekbalığı karaciğeri yağı.
5-İnsan fetusu ( Üçüncü gebelik ayı başından doğuma kadarki devre içinde ana rahmindeki canlıya verilen ad)
6-Maymun böbrek hücreleri
7-Yıkanmış Koyun kanı
8- Monosodyum Glukomat
9- Polioksidonyum (Sentetik proteinler ve nano materyaller içerir. Bunlar gende değişiklik yaptığı gibi fenotipte de değişmeler yapmaktadır)
10- İnsan spermi
11- Etilen gliserol (antifriz)
12- Antibiyotikler
13- Skualen
Tüm aşılarda etki arttırıcı ve koruyucu olarak kullanılan maddeler bellidir ve hemen hemen aynıdır. Çoğunun özellikleri araştırılmamıştır ve etkileri tam olarak bilinmemektedir. Bu maddelerin deride kabarcıklar, beyin zarı iltihabı, kan yapısında bozulma, sinir iltihabı gibi rahatsızlıklara sebep olduğu tespit edilmiştir.
İmmünolojist Hugh Fudenburg’un ifade ettiğine göre son 10 yılda art arda 5 grip aşısı olan kişilerin alzheimer olma ihtimalleri 10 kat artıyor. Bunun sebebi ise kullanılan aluminyum ve civadır. (thimerosal)
Formaldehid kanserojen olma özelliğinden dolayı mobilya üretiminde bile yasaklanmıştır.
Thimoresal, çocuklarda konsantrasyon problemi, öğrenme zorluğu, konuşma bozukluğu, havale, epilepsi, hiperaktivite, sürekli ve yüksek sesle ağlama ve daha bilinmeyen bir çok probleme yol açmaktadır.
Alüminyum hidroksit kas ve kemik gelişimi bozuklukları ve felçlere sebep olabilir.
Skualen, Körfez Savaşı sırasında Amerikan askerlerine verilen şarbon ilaçlarında mevcuttu ve ALS gibi immün sistemi tahrip eden çok ağır hastalıklara yol açtığı tespit edilmiştir.
Dr. J. f. Graetz aşının yanetkileri nedeniyle hastalananların hemen hemen hepsinde farklı derecede beyin tahribatı olduğunu tespit etmiştir.
Aşılar ve içerdiği katkılar sebebiyle ölümle sonlanabilen şiddetli alerji, tansiyonda ani düşme, ateş, havale, eklem iltihabı, kas ağrıları, deri döküntüleri, lenf bezlerinde büyüme, kronik yorgunluk, kronik baş ağrıları, bütün vücut kıllarında dökülme, kapanmayan yaralar, hafıza kaybı, sara nöbetleri, felç, kansızlık, ruhsal ve sinirsel problemler, nefes darlığı, kronik ishal, gece terlemesi ve daha pek çok rahatsızlık ortaya çıkmaktadır.
Aşı Denen Şey Korur mu?
Dr. G. Buckwald’a göre: Herhangi bir aşının (Domuz gribi aşısı da dahil) hastalıklara karşı koruyucu olduğunu ispat eden herhangi bir veri yoktur. Yani hiçbir aşı korumaz. Aksine her aşı bağışıklık sistemine karşı açılan bir savaş, büyük hastalıklara hatta ölüme açılan bir kapıdır.
Peki Bu Israrın Sebebi Ne?
Günümüzde bütün aşıların üretiminde genetik klonlama ve rekombinant DNA teknolojisi kullanılmaktadır. Kullanılacak DNA parçası, maymun ve domuz da dahil olmak üzere herhangi bir organizmadan alınabilir. DNA parçasında genleri manipüle edilir ve bu şekilde rekombine edilmiş DNA parçası aşılarda kullanılır. Aşılardaki Rekombinant DNA insan DNA’sına ’sıçramakta’ ve kalıcı olarak yerleşmekte, özelliklerini değiştirmekte ve bozmaktadır.
Ayrıca aşı üretiminde, tavuk embriyosu, tavşan beyin hücresi, maymun böbrek hücresi, buzağı ve domuz doku hücresi kullanılmakta ve bu dokuların hücre ve proteinleri aşının içeriğinde kalmaktadır. Bu doku kalıntıları çeşitli virüsler ve kanser hücreleri taşıyabilir. Bu şekilde kanser ve benzeri ağır hastalıklar aşılar vasıtasıyla yayılabilir.
Maymunlaşmak ve Domuzlaşmak!
Aşı, enjeksiyon, ağız, burun, vajina mukozası veya genetiği degiştirilmiş besinler yolu ile hücre çekirdeğine ulaşmakta, yumurta ve sperm hücreleri dahil hücre genomuna yerleşmektedir. Tavuk, buzağı, tavşan, maymun ve domuz DNA’sı aşı ile kalıcı olarak insan genomuna karışmaktadır. Bu demektir ki insan, tavuklaşacak, sığırlaşacak, tavşanlaşacak, maymunlaşacak veya domuzlaşacak ve gelecek nesilde bu hayvanların fiziksel ve ruhsal özellikleri gibi fenotipik değişiklikler görünür hale gelecektir. Kur-an’ı Kerim’de Maide Suresi 60. ayette bu durum şu şekilde bildirilmiştir:
De ki: “Allah katında cezası bundan daha kötü olanları size haber vereyim mi? Onlar, Allah’ın lanetlediği ve gazabına uğrattığı, içlerinden maymunlar ve domuzlar çıkardığı kimseler ile şeytanlara tapan kimselerdir. İşte bunların yeri daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.”
Yakın zamanda domuz endometrimundan (rahim iç zarı) insanda kullanılabilecek özellikte kök hücre elde edildi. Bu, ilaç üreticileri için çok sevindirici bir buluştu. Çünkü ilaç üretimindeki zorluklar ve maliyetler bir anda ortadan kalkmış oluyordu. Domuz rahmini kürtaj ederek hemen hemen bedava, istendiği kadar kök hücre elde edilebilir.
Ancak kök hücrenin hedef hücrelere nasıl aktarılacağı araştırma konusuydu. Öyle görünüyor ki en kolay ve en etkili yol bulunmuştur: Domuz gribi aşısı burun mukozası yoluyla, yani hipofize giden en kısa yol ile verilmektedir. Hipofiz, bütün iç salgı bezlerini yöneten, bütün hormonların üretiminde ve hormonlar vasıtasıyla bütün süreçlerde rol alan en önemli salgı bezidir. Bu yolla fenotipik değişimler çok kısa zamanda gerçekleşmektedir.
Genetik Yapıyı Değiştirmek… Ne Demek!?
Bu komplo teorisi gibi görünebilirdi. Ancak modern tıpta ve biyoteknolojide “Bugün hastalıkları ve belirtilerini ilaçlarla tedavi etmek yerine hastaların Genetik Yapısının Değiştirilmesi ya da eksik olan genin verilmesi tercih edilir” temel prensibine karşı her teori zayıf kalır.
Halbuki Kur’an-ı Kerim’de sadece aşılarda bulunan Genetik Müdahalelere değil genetik yapının değiştirilmesine dair her türlü müdahaleye karşı Nisa suresi 118 ve 119. ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah o şeytana lânet etti ve o da, “Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım” dedi. Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler.” Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür.”
Hastalık Üreten de İlaç Üreten de Aynı
İlaç şirketleri, 20. yüzyılda keşfettikleri “Hasta olanlara zaten ilaç satılıyor. Yeni hedef kitlemiz hasta olmayanlar” prensibi ile ‘koruyucu hekimlik’ adı altında sağlıklı bireylere aşı, biyolojik aktif maddeler ve vitaminler satıyor. İlginç olan şu ki, her ilaç firması sadece ilaç değil, GM tohumlar, tarım ilaçları, aromalar ve katkı maddeleri de üretiyor. Yani hastalık üreten maddeler de “tedavi” için sunulan maddeler de aynı şirketler tarafından üretiliyor. Ancak daha ilginci şu ki, milyarlarca insan şifa umuduyla hastalık üreticilerinden “ilaç” satın almaya devam ediyor.
İçeriğinde domuz hücrelerinin bulunması fıkhi olarak aşının durumunu ortaya koymaktadır. Fakat bazı din adamları ‘zaruret’ halini ileri sürerek, henüz ortaya çıkmamış, hatta belki hiçbir zaman da oluşmayacak bir salgını ‘zaruret’ kabul etmektedir. Hatta bu zaruret halini belirlemede Dünya Sağlık Örgütü gibi İslam dışı otoritelerin, İslam kaynaklı olmayan görüşlerini temel almaktadır.
Korunmak İçin Ne Yapmalı?
Prof. Dr. A. Rasim Küçükusta aşı hakkında şöyle diyor: “Domuz gribi ağır bir hastalık değildir. Belirtileri diğer grip türlerine göre daha hafiftir. Hastaların ateş düşene kadar evde istirahat etmeleri yeterlidir. Hastalık kendiliğinden geçer”
Ayrıca hastaların, iştahı gelene kadar yemek yememesi, bol miktarda limon suyu, greyfurt suyu içmesi, sarımsak ve soğan yemesi daha kısa zamanda iyileşmelerini sağlar.
Aşıların Etkili Olma İhtimali Var mı?
Bugüne kadar 863 tür grip virüsü belirlenmiştir. Bu 863 türden sadece 3 zincire karşı aşı geliştirilmiştir. İlaç şirketleri tarafından her yıl bu 863 türden biri için aşı geliştirildiği ve bu aşının da o türe karşı ortalama olarak %30 oranında koruma sağlayabileceği biliniyor. Ancak bu yıl 863 grip türünden hangisinin aktif olacağını doğal olarak kimse bilemiyor. Üstelik her sene başında tesadüfen seçilen türün, aşı üretildikten sonra mutasyon geçirmiş olma olasılığı yüksektir. Dolayısıyla aşı büyük ihtimalle hiçbir olumlu etki göstermeyecektir. Çünkü bu durumda aşı tamamen başka bir virüse karşı üretilmiş olacaktır.
Bu durum çok komik olabilirdi, trajik olmasaydı. Öyle görünüyor ki birisi insanlarla açıkça alay ediyor.
Ünlü Amerikalı çocuk doktoru Henry Bieler’e göre “Aşıların hastalıklar üzerinde hiçbir olumlu etkisi yoktur çünkü hastalıkların asıl sebebi mikroplar değildir. Hastalıkların sebebi toxemia (vücutta toksik madde toplanması) ve toxemia’nın hücre düzeyinde sebep olduğu bozulma ile mikropların çoğalması ve aktifleşmesine uygun ortam oluşmasıdır.” Toxemia’nın sebepleri arasında ise işlenmiş et ürünlerini, pastörize sütü, gıda katkı maddelerini, aşıları, ilaç ve deterjan tüketimini, tarım ilaçlarını sayabiliriz.
Dr. G. Buchwald 40 yılı aşan araştırmaları sonunda aşının bir faydası olmadığını ama pek çok zararı olduğunu tespit etmiştir. O şöyle diyor: “Aşı korumaz, Aşı yardım etmez, Aşı tahrip eder.”
Dünya Aşılara Karşı Mesafeli
2 Kasım 2000’de Amerikalı Doktorlar ve Cerrahlar Birliği (AAPS) St. Louis’deki 57. toplantılarında çocuk aşılarının zorunlu olmasının kaldırılması için oy birliği ile karar aldı. Bu karara bir tane bile hayır diyen çıkmadı.
ABD Kongresi üyesi Dr. Ron Paul’un ifade ettiği üzere “1997′de geliştirilen Domuz Gribi aşısından ölenlerin sayısı 25, gripten ölenlerin sayısı sadece 1 idi.”
İngiltere’deki doktorlar şu anda ciddi bir korku içindeler. Tahminlerine göre bugün kullanılan grip aşısı Amerika’da 1976 yılında yaşanan grip salgınında kullanılan aşının analogudur (eşi).
Aşılar Birçok Derin Hastalığa Sebep Oluyor
1976’da Amerika’da kullanılan grip aşısının sonuçları:
Aşıdan ölenlerin sayısı gripten ölenlerin sayısından daha fazlaydı.
500 kişide Guillain-Barre sendromu tesbit edildi.
Guillain-Barre sendromuna yakalanma riski 8 kat arttı.
Grip aşısının Guillain-Barre sendromuna sebep oldugu ispat edildikten 10 gün sonra aşılama durduruldu.
Amerikan hükümeti tazminatlar için milyonlarca dolar ödemek zorunda kaldı.
Aşıların sebep olduğu belirtilen bazı rahatsızlıklar şöyledir:
Çocuk Felci Aşısı: AIDS’e
Tetanos: Beyin iltihabı’na
Hepatit B: Multiple Skleroz’a (MS)
Kızamık: Kalın bağırsak iltihabı, Beyin iltihabı’na
Kabakulak: Şeker hastalığı, Kramplı hastalıklar, Nörölöjik hastalıklar’a
Karma Aşılar: Ani çocuk ölümleri’ne
Grip Aşısı: Guillain-Barre sendrom’una, genetik ve fenotipik değişimlere sebep olmaktadır
Düşünün ve Karar Verin
Kendinize ve ailenize yaptırılacak her aşı için geniş bilgi toplayın. İçindekileri ve etkilerini öğrenin. Aşı olup olmamak konusunda SADECE SİZ karar verebilirsiniz. Unutmayın; aşıların sonuçları karşısından TEK SORUMLU SİZ OLACAKSINIZ.
Ne ilaç üreticileri, ne doktorlar, ne de devlet birimleri aşı ile oluşacak zararlar karşısında sorumluluk kabul etmezler.
Sade Hayat Derneği
www.sadehayat.org
Not: Bu metin Dr. Aidin SALİH hanımın katkılarıyla hazırlanmıştır.